Facebook

LinkedIn

Copyright 2019 Limon Kreatif.
Tüm Hakları Saklıdır.

8:30 - 18.30

Çalışma Saatlerimiz Hafta İçi

0 (216) 504 07 00(Pbx)

Bir Telefon Kadar Yakındayız

Facebook

Twitter

Menu

YASAL KALIŞ SÜRESİNİN İHLALİ VE HUKUKİ SONUÇLARI BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE BULUNAN TÜRKMENİSTAN VATANDAŞLARININ DURUMU

TÜRKMENİSTAN SEYAHAT KISITLAMALARI

Türkmenistan makamları tarafından 24.02.2020 tarihinde alınan karar uyarınca, Covid-19’un Türkmenistan’a getirilmemesi ve yayılmasının engellenmesi amacıyla; Türkmenistan ile İran İslam Cumhuriyeti arasında insani nitelik taşıyan acil durumlar hariç olmak üzere Türkmenistan’a yapılacak tüm yolcu ve araç seferlerinin sınırlandırıldığı bildirilmiştir. (T.C. Aşkabat Büyükelçiliği, 2020).

Söz konusu karar kapsamında uygulanan kısıtlamalar, bu makalenin yazım tarihi olan 30.08.2021 tarihinde de devam etmekte olup, Türkmenistan’a Türkiye’den hava veya kara yolu ile ulaşım mümkün değildir. Ayrıca Türkmenistan makamlarınca, kısıtlamaların ne zaman kalkacağı ve Türkmenistan’a hava ya da kara yolu ile ulaşımın ne zaman başlayacağına ilişkin resmi bir açıklama yapılmamıştır.

 

SEYAHAT KISITLAMALARININ YASAL KALIŞ SÜRESİ İHLALİNE ETKİSİ

Türkiye’de vize, ikamet izni ya da çalışma izni ile kalmakta olan Türkmenistan vatandaşlarının açıkça ülkelerine dönüş haklarını ortadan kaldıran bu durum, bu kişilerin kusurları olmaksızın ikamet ve vize ihlali gerçekleştirmelerine de sebep olmuştur. Bu ve bunun gibi pandemi kısıtlamalarının sebep olduğu durumların olumsuz etkilerini bir nebze olsun ortadan kaldırmak maksadı ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 15.06.2020 tarihinde, pandemi kısıtlamalarının mücbir sebep kabul edileceğine dair şu açıklamasını yayınlamıştır (T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü , 2020):

“Kovid-19 salgını nedeniyle ülkemizden çıkış yapamayan yabancıların, mücbir sebebin olduğu tarihler arasında (ulaşımın durdurulduğu tarihten normal seyrine döneceği tarihleri kapsayacak şekilde) yapmış oldukları yasal kalış hakkı ihlalinden dolayı giriş yasağı uygulanmayacaktır. Bu kapsamda yabancıların her ülke özelinde ulaşımın mümkün hale geldiği tarihten itibaren 1 (bir) ay içinde Türkiye’den çıkış yapmaları gerekmektedir. Belirtilen sürenin aşılması halinde ise giriş yasağı ve 492 sayılı Harçlar Kanunundan kaynaklanan idari para cezası uygulanacaktır.”

TIBBİ MALPRAKTİS, HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ VE HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Tıbbi malpraktisten kaynaklanan uyuşmazlıklar, uygulamada Sağlık Hukuku alanında en sık karşılaşılan uyuşmazlık türlerinden olsa da hukukumuzda tıbbi malpraktise ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Uzun yıllardır tartışılan bu konu, hala çözümlenmemiş, son olarak, 21.07.2021 tarihinde Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Teklifi meclise sunulmuş, özellikle hekimleri negatif defansif tıp uygulamalarına yönlendireceği gerekçesi ile eleştirilen bu teklif, kısa süre içerisinde geri alınmıştır. Keza, olup, bu hususa ilişkin kanuni düzenleme yapma yetkisi ulusal hükümetlere bırakılmıştır.

Konuya ilişkin, Avrupa Birliği genelinde de tüm üye ülkeleri bağlayıcı nitelikte özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Tıbbi malpraktise ilişkin en önemli uluslararası belge, 1992 tarihli 44. Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu’nda kabul edilen “Tıpta Yanlış Uygulama (Malpraktis) Bildirgesi” dir. İç mevzuatımızda ise malpraktis; Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde “Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice)” başlığı altında, “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi” biçiminde tanımlanmıştır.

Hekimlerin, tıbbi malpraktisten kaynaklanan zararlar sebebi ile hukuki, cezai, idari ve mesleki sorumlulukları söz konusu olabilmektedir. Tıbbi malpraktisten kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde, hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki ile hekimin sorumluluğunu ilişkin mevzuat hükümlerinin belirlenmesi büyük önem arz etmektedir.

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN REKABET HUKUKU BAKIMINDAN İNCELENMESİ

Bir ekonomide doğrudan yabancı sermaye yatırımı, dışa açılmayı yararlı hale getirebilmek için ve dış pazar oluşturabilmek maksadıyla; yatırılabilir kaynakların kişi ve kuruluşlar tarafından bir başka ülkeye taşınması ya da bir ülkede bir firmayı satın almak veya yeni kurulan bir firma için kuruluş sermayesini sağlamak veya mevcut bir firmanın sermayesini artırmak yoluyla o ülkede bulunan firmalar tarafından diğer bir ülkede bulunan firmalara yapılan ve kendisiyle birlikte teknoloji, işletmecilik bilgisi ve yatırımcının kontrol yetkisini de beraberinde getiren yatırımdır (Karluk, 2001).

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bir ülkede kurulmuş olan şirketin globalleşerek başka bir ülke sınırlarında üretimine devam edip karını artırmak amacıyla tesis kurması, ya da kurulu tesisler satın alması ve bu tesislerin faaliyetlerinin yönetim ve denetimini şirketin ana merkezinden yapması olarak tanımlanabilir. Yurt dışı yatırımlarına açık ve global olması, bu şirketin çok uluslu olduğunun kanıtıdır ve doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapan şirket profiline uygundur. Dışa açılarak kurulan veya satın alınan üretim tesislerinde üretilen ham madde, yarı işlenmiş mamul ve elde edilen karlar, yönetim ve denetim birimi olan ana merkeze aktarılır. Bunların elde edilmesinde de genel olarak ana şirketin sahip olduğu teknoloji, yönetim mekanizması, isim hakkı olarak ticaret unvanı vb. kullanılır (Seyidoğlu, 2003:718).

 

DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE OPTOMETRİ

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde görmeyi inceleyen optik veya fizik dalı[1] olarak tanımlanan optometri ile ülkemiz, ilk defa Türk Oftalmoloji Cemiyeti’nin 16 Temmuz 1928 tarihinde tescil edilerek kurulmasıyla tanışmıştır. [2] “Optometri” terimi Yunanca ὄψις (opsis; “görünüm”) ve μέτρον (metron; “ölçmek için kullanılan bir şey”, “ölçü”, “kural”) kelimelerinden gelir. Görmeyi ölçmek için kullanılan alet optometre olarak adlandırıldığında (foropter veya refraktör terimleri kullanılmadan önce) kelime dile girmiştir. Opto kökü, Yunanca “göz” anlamına gelen oftalmos kelimesinden türetilen kısaltılmış bir biçimdir.Optometri, görme kusurlarının giderilmesi amacıyla insan gözünü muayene edilmesi ve optik cihazların reçetesinin yazılması ile sonraki bakımı kapsayacak şekilde düşünülmektedir.

Optometristler (aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da optometri doktorları olarak da bilinir), genellikle kapsamlı göz muayeneleri yoluyla birincil göz bakımı sağlayan sağlık uzmanlarıdır. Kırma kusurları ve çeşitli göz hastalıkları dahil olmak üzere çeşitli görme anormalliklerini teşhis eder ve yönetirler. Düzenlenmiş bir meslek olarak, bir optometristin uygulama kapsamı, yere bağlı olarak değişebilir. Optometristler, genel olarak halka kaliteli ve etkili göz bakımı sunmak için genellikle oftalmologlar (uzmanlar) ve gözlükçüler gibi diğer göz sağlığı uzmanlarıyla yakın bir şekilde çalışır.

 

5193 SAYILI KANUN VE BAĞLI YÖNETMELİKLERİN İLGİLİ MADDELERİNİN ANAYASA’YA AYKIRILIK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Son zamanlarda, Danıştay’da mevcut bir davanın Anayasa Mahkemesi’ne sevk edilmesi sebebiyle 5193 sayılı kanun ve bağlı yönetmeliklerin ilgili bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırılığı konusu optisyenlik ve hukuk camialarında çokça tartılmaya başlanmıştır,

Bu konuya ilişkin anılan dosyanın incelenmesi neticesinde konuya ilişkin bir hukuki görüşün sunulması yerinde olacaktır.

 

5193 SAYILI KANUN VE 28886 SAYILI YÖNETMELİK İLE DİĞER KANUNLARDA YER ALAN OPTİSYENLİĞE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Optik sektörüne ilişkin uyuşmazlıklar, sektörün kendine has yapısı sebebiyle birçok hukuk alanının konusu olmaktadır. Türk Hukukunda optisyenliğe ve optik sektörüne ilişkin düzenlemeler 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun[1] ile 28886 sayılı Optisyenlik Müesseseleri Hakkında Yönetmelikte[2] yer almaktadır. Bununla birlikte çeşitli kanun ve yönetmeliklerde de sektöre ve optisyenliğe ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.

Bu çalışmada, optik sektörüne ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde kolaylık sağlaması amacıyla, 5193 sayılı Kanun ve 28886 sayılı Yönetmelikte yer alan düzenlemeler, diğer kanun ve yönetmeliklerde yer alan hükümler de göz önünde tutulmak sureti ile incelenecektir.

 

REKABET HUKUKUNUN OPTİK ÜRÜNLER SEKTÖRÜNE YANSIMALARI

Optik Ürünler Sektörü içerisindeki faaliyetler, sektörün kendine has yapısı ve ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler neticesinde sık sık Rekabet Hukuku’nun uygulama alanına dahil olmaktadır. Bu durum Rekabet Hukuku hükümlerinin sektöre amacına uygun şekilde uygulanmasında optik sektörünün tahlilini zorunlu kılmaktadır.

Optik ürünler sektörünün Türkiye’de günümüzdeki durumuna ve gereksinimlerine büyüme odaklı bir yaklaşım sektörün gelişmesi ve Rekabet Hukuku’nun sektöre uygulanması için gereklilik arz etmektedir.

 

YABANCI SERMAYE YATIRIMLARININ SAĞLAYACAĞI FAYDALARIN ÜLKEMİZ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Gelişmekte olan ülkelerin küreselleşme neticesinde önemi artan yabancı sermaye yatırımlarına karşı tutumları hususunda uzun süredir ekonomi ve hukuk doktrininde farklı görüşler yer almaktadır. Bu görüşler, yabancı sermayenin ekonomik büyüme ve rekabete etkisi üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Bu çalışmada; ülkemize yapılacak yabancı sermaye yatırımlarının, küreselleşmenin getirdiği zorunluluklar ve ülkemizin ekonomik durumu göz önüne alındığında, ülkemize sağlayacağı ekonomik ve rekabet alanındaki faydaları ele alınacaktır.

 

MAL VE HİZMET PİYASALARINDAKİ BÜYÜMELERİN REKABET HUKUKU BAKIMINDAN FAYDALARI

Mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüslerin büyümeleri hakkında rekabet ile ilişkisi bağlamında iktisat ve hukuk alanında birçok farklı görüş ortaya çıkmış ve 19. Yüzyıl itibariyle birçok farklı Rekabet Hukuku düzenleme ve uygulamaları var olmuştur. Bu görüş ve düzenlemeler, büyümelerin rekabete olan etkileri ve Rekabet Hukuku’nun bu konuda düzenleme yapıp yapmayacağı ve yapacaksa düzenlemelerin sınırlarının ne olacağı çerçevesinde olmuştur.

Bu çalışmanın amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki büyümelerin rekabete ve dolayısıyla Rekabet Hukuku’nun hedeflediği faydalara olumsuz etkisi olduğu yönündeki görüşleri değerlendirmek ve söz konusu büyümeleri, Rekabet Hukuku’nun temel ekonomik faydaları bakımından değerlendirerek büyümelerin getirdiği ve getireceği faydaları incelemektir.

 

Özel Evrakta Sahtecilik

Özel Evrakta (Belgede) Sahtecilik Nedir? (TCK 207)

Özel belgede sahtecilik suçu “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” bölümünde yer almaktadır. Özel Belgede Sahtecilik suçuna Türk Ceza Kanunu’nun 207 ve devamı maddelerinde yer verilmiştir.

Bu suça ilişkin verilecek ceza; “güven” ve “inanılırlık” kavramlarını korumaktadır.

Özel evrakta (belgede) sahtecilik, yazılı, okunabilir ve hukuki bir değere sahip özel bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi, değiştirilmesi veya kullanılması fiilleridir. Özel evrakta sahtecilik suçu ile resmi evrakta sahtecilik suçu arasındaki en önemli fark suçun konusu olan belgenin birisinde resmi belge, diğerinde özel belge olmasıdır. Resmi belgeyi düzenleme yetkisi, kendisine görevi çerçevesinde yetki verilen kamu görevlisine aittir. Özel belge ise herkes tarafından düzenlenebilen daha çok kişiler arasındaki ilişkilerde kullanılan belgelerdir.

Özel Belgede (Evrakta) Sahtecilik Suçu Nasıl İşlenir?

TCK 207. maddede düzenlenen özel evrakta sahtecilik, üç farklı seçimlik hareketle kasten işlenebilen bir suçtur:

  • Özel bir belgenin sahte olarak düzenlenip kullanılması,
  • Gerçek bir özel belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilerek kullanılması,
  • Sahte olduğunu bilerek özel belge kullanma.

Yukarıdaki üç seçimlik hareketten herhangi birinin işlenmesiyle özel belgede sahtecilik suçu oluşur. Yukarıdaki üç eylemin, aynı fail tarafından ayrı ayrı zamanlarda, fakat aynı özel belgeyle işlenmesi halinde de faile tek bir ceza verilir.